ELEKTRO GİTARIN VAROLUŞ SÜRECİ

FENDER VE GİBSON


Elektrogitardan önce akustik, folk veya klasik gitar çalanların en büyük sorunu, enstrümanlarının ses miktarının az olmasıydı. Özellikle kalabalık ve gürültülü yerlerde çalan müzisyenler için durum daha da güçleşiyordu. Tellerin titreşimini sadece akustik yapılarıyla büyüten akustik gitarlarda, değişim süreci daha fazla ses ihtiyacıyla işte bu şekilde başladı. Önce titreşimi, dolayısıyla sesi arttırmak için yeni yöntemler denendi.

Bunlardan en çarpıcı olanı, gövdenin içine yerleştirilen ve tellerle birlikte titreşip ses miktarını iki katına kadar çıkarabilen metal diskli resonator gitarlardı. 20'li yıllarda Eddie Durham kendisinin yaptığı resonator gitarının gür sesiyle, büyük orkestralarda gitarın sönük sesini yavaş yavaş canlandırmaya başlamıştı bile. Bu arada yine aynı yıllarda RCA firmasının ürettiği amplifikatörler, gitarın sesini arttırmak isteyen müzisyenler için bir dönüm noktası oldu. Bu amplifikatörler sayesinde daha sonra Les Paul olarak tanınacak genç Lester Polfus; fonograf iğnesi, mikrofon veya telefon manyetiklerini gitarın gövdesine yerleştirerek ilk elektrikli gitarın temellerini atmaya başlamıştı. Böylece ilk kez gitarın sesi akustik harici bir yolla arttırılıyordu. Pikap iğnesi veya mikrofon gövdenin titreşimini amplifikatöre aktarıyor, amplifikatör ise bu sesi istenildiği kadar büyütüyordu. Fakat yine de ortaya çıkan gitar, sesi elektrik yardımıyla arttırılmış akustik bir gitar olup sesinin karakteri akustik gitarla özdeşti.

Bu durum 27 haziran 1934 tarihine kadar devam etti. Lloyd Loar adlı bir mühendis 1934'te, bu güne kadar kullanılagelen elektrogitarın çalışma ilkesini ortaya koyup uyguladı. Gitarda gövdenin değil tellerin titreşiminin önemli olduğunu düşündü ve bugünkü manyetiklerin basit bir örneğini yaparak tellerin altına yerleştirdi. Aynı yıllarda Lloyd Loar ile birlikte, birbirinden habersiz birçok araştırmacı aynı tekniği kendi başlarına deniyorlardı. Bu araştırmacıların başında Rickenbacker ve Les Paul geliyordu. Ortaya çıkan, içinde klasik gitar sesinden de bir şeyler içeren, ama büsbütün yeni ve farklı bir enstrüman; Elektrogitardı.

Bu gelişmeler sonucu elektrogitarın yapılmasıyla birlikte, gitarın sesi artık her ortamda rahatça duyulabilecek düzeye geldi. Bu da artık müzikte, büyük orkestralarda gitarın ağırlığını hissedilir hale getiriyor ve uzun yıllar sürecek olan müzikte gitar egemenliğini sağlamlaştırıyordu.

1936'da Gibson firması, elektrik-akustik gitar ES150 modelini piyasaya sürünce, çalımının kolay olması ve akustik özellikleri nedeniyle birçok caz müzisyeni tarafından çok beğenildi ve kullanılmaya başlandı. Bu model aynı zamanda akustik gitar sesinden elektrogitar sesine geçiş için eşsiz bir gitardı. Akustiklerin yumuşak tonuna sahip olmakla birlikte "elektriğin" gücüne de sahipti. Les Paul katı gövdeli elektrogitarıyla Gibson firmasına başvurup, ret cevabı aldıktan yaklaşık iki yıl sonra Fender efsanesi doğmaya başladı. Mekanikle oldukça ilgili Leo Fender ve arkadaşı Doc gitar üretmek için bir araya geldiler. Elektrogitarın Henry Ford'u sayılabilecek Leo Fender ve arkadaşı çok büyük ticari başarılar sağlayan katı gövdeli (Solid Body) elektrogitarlar üretmeye başladılar.

Bunlardan ilki 1950'de piyasaya sürülen Telecaster modeliydi ve akustiği olmayan ilk katı gövdeli elektrogitardı. Fender, gitar yapımında o güne kadar süregelen gelenekleri bir kenara bırakıp Telecaster modeliyle elektrogitar yapım yöntemlerinin özetini sunmuştur. Sonuçta Fender'in ortaya çıkardığı, oldukça parlak tonlara sahip, kendine özgün bir sesi olan yepyeni bir gitardır. Yapısının oldukça basit oluşu kolay üretilmesini ve ucuz olmasını sağlamış, böylece elektrogitar kolayca satın alınabilecek hale gelmiştir.